“Eyvah oğlum tenisçi olacak”, “Çetin Altan’ın tenis hayali” yazılarından sonra soluğu doğru Sinan Erdem Salonu’nda aldım.

Dünyanın en iyi 8 kadın tenisçisinin katıldığı turnuvada Wozniacki’yi, Kvitova’yı, Sharapova’yı izleme fırsatı buldum.

Aldığım büyük zevkle “7 yaşındaki oğlumun Ankara Tenis Kulübü’nde başarılı tenis antrenörü Aytekin Kaya’nın gözetiminde yaklaşık 1 yıl önce başlayan tenis macerası beni bakalım daha nerelere sürükleyecek” diye düşünüyorum. Bugünlerde bir yandan tenis ile ilgili kaynakları okumaya devam ederken “rol modeli” tenisçilerin hayat hikâyelerini ve demeçlerini de ilgi ile takip ediyorum.

Mesela, dünya bir numarası Wozniacki’nin babası Danimarka’da ünlü bir futbolcuymuş, daha sonra tenis antrenörlüğü eğitimi almış ve kızının bu başarıya ulaşmasında en büyük yardımcısı olmuş. Wozniacki’nin tenis antrenmanları içinde en önemli yeri ne tutuyormuş biliyor musunuz? Boks.

Sharapova’nın “bu şampiyona Türkiye için dönüm noktası olacak, Türkiye için çok büyük anlam ifade edecek” derken geleceğe yönelik olarak bizleri motive etmeye çalıştığını gördük.Ama kendisi turnuvaya erken veda etti.

Bence en önemli sözleri Sharapova’yı yenen Avustralyalı Samantha Stosur söylemiş. Avustralya’da kortların çocuklara ve gençlere ulaşılabilirliğini artırmaya çalıştıklarını vurgulayarak şunu demiş: “Bizim mücadele edeceğimiz bu turnuva belki ülkedeki bazı çocuklara ilham verecektir. Türkiye’de büyük bir tenis oyuncusunun yetişmesi zaman alır. Herkese imkân verirseniz insanlar bu spora daha fazla eğilir. Bir parkta, halka açık bir tenis kortunda veya üyelikle çalışan tenis kulüplerine kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Tenisi geliştirmenin yollarından birisi de bunu bir zengin sporu sıfatından kurtarıp herkesin ulaşabileceği bir konuma taşımak olacaktır.” 

Her ne kadar tenis camiasının resmi makamları ile onların medyadaki kimi destekçileri aksi yönde düşünse de Stosur, Türkiye’de tenisin “zengin sporu” sıfatından kurtarmak gerektiğini ifade ederek tenis politikası olmayan bize geleceğe yönelik bir tenis stratejisi çizmiş.Doğrusu ben bu reformist cümleleri Tenis Federasyonu’nda ki yönetici dostlarımdan duymak isterdim ama neyse..

Tenis için bir rol modelini de iş dünyasının başarılı yöneticilerinden, Turkcell Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürkler’den seçtim. 6 yaşında Ankara Tenis Kulübü’nde tenise başlayan Öztürkler, kısa sürede elde ettiği başarılarla ilk kez 14 yaşında Milli Takımın formasını giymeye başlamış. Yaş gruplarında kendisinden daha büyük sporcuların katıldığı turnuvalarda birincilikler elde etmiş. Liseyi bitirince tenisin kendisine kazandırdıkları ile Amerika’da tenis bursu ile okumaya başlamış. Tenis Öztürkler’in kariyerinde bir bakıma kilometre taşı olmuş. Bugün geldiği noktaya bakıldığında Türkiye’nin en önemli kurumlarından birinde üst düzey yöneticiliğe soyunmuş. Ve sporda aldıklarını spor vermek için de “Geleceğe Koşanlar” projesini oluşturmuş ve belki de kendisinin yaşadığı bireysel sporcuların desteklenmesi konusunda eksiklikleri gidermek için önemli başarılara imza atıyor. Marsel İlhan, Çağla Büyükakçay, Ediz Yıldırımer gibi gurur kaynaklarımızın başarısının arkasında Öztürkler’in sporcu kimliğinden süzülerek Turkcell’in kurumsal kimliğine dönüşmesinin izlerini görüyoruz.

Stosur’dan Öztürkler’e uzanan bir politika hattı bu ülkede daha çok başarı öyküleri çıkartacaktır, ama..

Aması başka yazılara...

 

Ömer Gürsoy- 8 Kasım 2011 - HaberTürk

Türkiye Tenis Federasyonu
Click for English
Click for English
Haberlere Ait Arşivimize Ulaşmak İçin Tıklayın...