Tenisi İstanbul'dan kurtarın
En çok sinirimi hoplatan sorularla üstüme geliyor İstanbullu tenis efendisi. Elimdeki dergiye doğru eğilen kaşını alaycı ama ciddi bir havayla karıştırıp, "Kaç satıyor?" diye soruyor. Daha selam bile alıp-vermeden. Birşeyler geveliyorum; "Ne bileyim ben, satıyor işte birşeyler..."
Aslında bu soruya verilecek iki kısa cevap var. Daha doğrusu iki karşı soru. İlki, 'Sana ne?', ikincisi de 'Hayrola, matbaacı mısın?'
Konumuz bu olmadığı için Freudyen çözümleme yapmanın alemi yok. Bu örneği İstanbul'daki tenis duayeni havalarında ve hali vakti yerinde olmasına karşın 'beleşçi' olan bu profile sahip "tenis kitlesini" tanımlamak için verdim. Bu tipler, TED, Büyük Kulüp, Levent, ENKA, Hillside, Kemer gibi fiyakalı kulüplerde, şirket yöneticiliği ya da 40 kişinin maaşını ödediği işletmesinden arta kalan zamanlarında vakit harcıyor. Paris'ten gelirken, menbaından aldığı Lacoste tişörtü üzerine çektiği serin bir Cuma akşamüstü, şen şakrak tenisin keyfine varıyor. Haftada beş gün tenis oynuyor, ara ara Fenerbahçe'ye uzanan 'sipor' atışmalarıyla dolu kulüp saatleri, mesai ödense orta karar bir memura eşitlenecek kadar fazla. Hayatının yarısını kortta geçirip tenise - hatta oynadığı oyuna ve bira göbeğine bakılırsa kendisine dahi - zerre kadar faydası olmayan tenis efendilerinden gına gelenler daha iyi anlar ne demek istediğimi.
Efendi, izlediği üç buçuk Nadal maçıyla ATP tenisinden dem vurur, ülkenin tek tenis dergisini (parayla bayiden almak hak getire!) lütfen eline alıp incelemeden akıl verir, gençlerin antrenman saatlerini törpüler. Kulübüne ATP Challenger gelir, onu dahi oturup izlemeyi vakit kaybı sayar. Philipp Kohlschreiber bir kort ötesinde ter dökerken, kendi maçıyla meşguldür abimiz. Sorsan turnuvadadır.
İstanbul'daki ITF turnuvalarındaki seyirci ilgisizliği had safhadaysa, bunun bir çok nedeni var. Ama nedenlerden birisi de kulüp çevrelerinin/üyelerinin işe sahip çıkmaması. Turnuvaya maddi/manevi katkı sağlamayı geçtim, ailecek en azından final maçına bile gelmeyen o kadar çok 'tenis efendisi' var ki... Bu turnuvalar, en nihayetinde seyirci için yapılıyor. Birileri oynayıp para-puan alsın, miller kazanıp uzaklara uçsun diye değil. Oyuncular seyircinin olduğu kortları özlüyorlar. Kulüpler geçmiş günlerine özlemle bakıyorlar, kapıda bilet gişesinin takır takır işlediği günlere... 15 milyonluk yedi tepeli kent, Avrupa'nın en eski turnuvalarından biri olan 65 yıllık TED'deki İstanbul Challenger'da bile seyirci sıkıntısı yaşıyor.
Dört bir yandaki ITF turnuvaları boş kortlardan kırılıyor. İstanbul seyircisi için 'Doymuş' deniyor; bir harf değiştirerek katılıyorum bu görüşe: Donmuş.
Geçtiğimiz hafta Mersin'deydim. Daha önce başka Anadolu kentlerinde gördüğün heyecanı orada da gördüm. ilk kez düzenledikleri Mersin Cup'ta kapasitelerini aşan bir performans sergilediler. Medya desteği olmadan, pek de iyi yapılmayan tanıtıma rağmen sekiz günde toplam 2 bin 500 civarında seyirci izledi maçları. Merkez kortu olmayan kulüpte son üç gün için bir gece içinde portatif tribünlü 400 kişilik harika bir kort oluşturuldu. İki buçuk saatlik finali ayakta izleyenler vardı.
Mersinliler önümüzdeki yıl yapılacak Akdeniz Oyunları havasına şimdiden girmiş durumdalar. Beni kulübe getiren şoförden kentteki esnafa kadar herkesin oyunlarla ilgili az çok bilgisi ve bir beklentisi var. Ekonomik olarak hareketliliğin yaşanması bir kenara, Akdeniz Oyunları'nı kentin tanıtımı açısından eşsiz bir fırsat olarak görüyorlar. Kulüp Başkanı Ahmet Atakan, iş çevrelerinin büyük desteğini alarak yaptıkları 50 binlik Challenger'ın başlangıç olduğunu, burada ATP yapabilecek aşamaya geleceklerine inanıyor. Önlerine bir hedef koyarak ilerlemeye çalışıyorlar.
Sokakta olimpiyat denilen Mersin 2013 (Trabzon'daki gençlik festivalinin olimpiyat diye lanse edildiği bir ülkede, Mersin'deki üç halkalı oyunlara varsın desinler) bittikten sonra bu ivmenin devam etmesini temenni edelim.
Mersin'de gördüklerimizi Anadolu'nun başka kentlerinde de görmemiz mümkün. Bütçesi, tanıtım olanakları, yıldızlarıyla tabii ki ayrı tutmamız gereken WTA Şampiyonası bir kenara; son yıllarda Türkiye'nin seyirci şampiyonu İzmir dışında Gaziantep, Tarsus, Adana ve Samsun'da da benzer görüntüler vardı. Bu yıl Bursa, Trabzon, Konya, Ağrı ve Erzincan'da ITF turnuvaları yapılacak ve bu kentlerde de inanın İstanbul'daki 10 binliklerden daha büyük ilgi olacak.
10 binlik turnuva ağını Antalya'daki psikolojik destek merkezi sessizliğine sahip izole oteller ve İstanbul'un (b)ilgisiz kulüp havasından mümkün olduğunca kurtarıp Anadolu'daki kentlere yaymak, gerçek bir tenis uyanışı için doğru adımdır. TTF'nin son yıllarda bu konudaki gayreti ve Anadolu kulüplerine turnuva düzenlemek için destek vermesi yaptıkları en doğru iş belki de.
17-4-2012 - tenisdünyası
-
Tenisi İstanbul'dan kurtarınEn çok sinirimi hoplatan sorularla üstüme geliyor İstanbullu tenis efendisi. Elimdeki dergiye doğru eğilen kaşını alaycı ama ciddi bir havayla karıştırıp, "Kaç satıyor?" diye soruyor. Daha...Devamı İçin..
-
Marsel dersleriAmerika Açık'ta dört maç kazanarak farklı bir boyuta geçen Marsel, hepimize yeni ufuklar açtı. İlk tur maçını kazandıktan sonra nasıl bir güven kazandığını, daha önce hiç görmediği...Devamı İçin..
-
Başka Derdin OlmasınKonumları, oyun tarzları ve geçmişlerinin yarattığı beklentiler nedeniyle otoriteler ve seyircilerin büyük çekişme beklediği tenisin bazı ‘büyük’ eşleşmeleri, çekişmeden uzak kaldı....Devamı İçin..
- 1