Karavanlı Tenisçi Kızın Verdiği Ders

Nicedir, ülkemizin insanlarına profesyonel tenis ile amatör tenis arasındaki farkı anlatmaya çalışıyoruz. Ancak bunda yeteri kadar başarılı olamadığımız ortada. Medya mensupları dahil, pek çok kişinin dünyadan haberi yok. Bilgi sahibi olmadan fikir üretiyorlar, yorum yapıyorlar ve de eleştiriyorlar. Özellikle çocuk tenisçilerin ana-babaları bir alem. Gerçi bu konu bütün dünyada geçerliliğini koruyor. Ana babaların çoğunluğu tenis için potansiyel tehlike unsuru görülüyorlar. Ama, bizimkiler bir başka. Kulüp yöneticilerini, antrenörleri, federasyon mensuplarını canlarından bezdirmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

İstekler hiç bitmiyor

Bir baba geliyor. Ona göre oğlu geleceğin Samprası. "Bu çocukla ilgilenin" diyor. Ona hiç kimseye sağlanmayan boyutlara avantaj tanınmasını istiyor. Aile parmağın ucunu oynatmayacak, cebinden bir kuruş çıkmayacak. Her şeyi yöneticiler yapacaklar. "Yok böyle bir olay" diyoruz. "Bizim kulüplerimiz de, federasyon da normalin çok üstünde ilgi gösterip olanak sağlıyorlar" diyoruz. Kızıyorlar. Kortlar açılıyor. Raketler, toplar, giyim eşyası, yol paraları, okul taksitleri, cep harçlıkları, yemekleri veriliyor. Antrenörler tahsis ediliyor. Biraz iyi oynayana aylık ödeme yapılıyor. Ama yetmiyor. Hep istiyorlar. Hep daha fazla, daha fazla isteniyor. Yetişkinler ise bir başka alem. Bir grup var, ne profesyonel, ne amatör. Ama devamlı para talep ediyorlar. Kulüplerden istiyorlar. Milli maçlar oynadıkları zaman federasyondan istiyorlar. Pazarlıklar yapılıyor. Pirimi az bulup kazan kaldıran bile oluyor. Bazıları arkalarına medyayı ve kulüpleri alarak çıkar sağlamaya çalışıyor. Bütün bunları yıllarca içinde yaşadığımız için çok iyi biliyoruz. Arada olayı anlayan bazı ana babalar çıkıyor. Çocuğun tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi kendi imkanlar ile profesyonel tenisçi yetiştirmek için ellerinden gelen maddi manevi her fedakarlığı yapıyorlar.

Çağdaş davrandıkları, yapılması gerekeni yaptıkları için örnek alınmaları gerekirken, diğer ana babaların boy hedefi haline geliyorlar.

Yapılması gerekenler

Bu konudaki en güzel ve çarpıcı örneği vermeden önce bir ülkede tenisçinin nasıl yetiştiğini ana hatları ile bir kere daha hatırlatalım.

"Tenis çok para ve büyük şöhret getiren bir spor mesleğidir." Onun için ailelerin çocuğun yeteneğini ve durumlarını iyi analiz ederek 12 yaş civarında karar vermeleri gerekiyor. "Kızımız veya oğlumuz profesyonel tenisçi olacak. Meslek olarak seçimimiz bu..." demelerinden sonra uzun, stres dolu zor bir yaşam başlayacak.

Çocukken yetenekli olmak profesyonel tenisçi olmak için yeterli değil. Uzun ve zor bir dönemi yaşamak gerekiyor.

Bütün dünya on, onbeş yıldız tenisçinin parlak yaşamını görüyor. Bu zirveye ulaşmakta sanki kolaymış gibi bir izlenim veriyor. "Ne olacak altı üstü tenis, güçlü bir yapı, biraz çalışmak yeter" sanılıyor. Oysa bu parlak madalyonun ardında daha yarı yola gelmeden yok olup giden binlerce gencin trajik öyküsü var. Kulüpler ve de federasyonlar bir yere kadar yardımcı olabilir. Profesyonel yetiştirmek zorunda değiller. Tenis çalışanların meslek örgütü kulüpler değil ATP’ dir. Yani profesyonel Tenisçiler Birliği. 1972'den bu yana erkek tenisçileri bu birlik örgütlemektedir. Kadın tenisçilerin bağlı olduğu meslek örgütü ise "WTA" Kadın Tenisçiler Birliğidir. Tenisi meslek olarak seçenler bu birliklerle işbirliği yapmak zorundadırlar. ATP’nın ve WTA'nın çok katı kuralları var. Meslek ahlakını ve bu kuralları dinlemeyenlerin şansı sıfırdır. Hiçbir turnuvaya giremezler, bir kuruş bile kazanamazlar. ATP'ye ve WTA'ya girebilmek, profesyonel tenisçi olmak için karar veren genç ve ailesi bütün koşulları kendi yaratmak zorundadır. Nasıl ki çocuğun, doktor ve mühendis olmasını isteyen aile bunun bütün yükümlülüğünü üzerine alıyorsa, tenisçilik için de aynı durum geçerlidir.

Antrenörünü bulacaksın, kortunu temin edeceksin, masrafını ayarlayacaksın ve yola çıkacaksın.

ATP ve WTA, profesyonel tenisçi yetiştirmenin yolunu çoktan çizdiler. Çünkü onların ayakta kalması buna bağlı. Tenis yıldızı yetiştiren bir kaynak gerekiyor. Bu amaçla "Satellite" uydu turnuvaları tesis ettiler. 1972 yılında "Tenis at the crossroads" Tenis dört yol ağzında isimli bir planla profesyonel tenisin bugünkü portresi çizildi.

ATP bugün dört seride turnuvaya patronluk yapıyor.

I. Grand Slam Turnuvalar:
  • Avustralya OPEN
  • Fransa OPEN (Rolland Garros)
  • Wimbledon
  • USA OPEN
II. ATP Turnuvaları:
  • Tennis masters cup
  • Dünya çift şampiyonası
  • Dünya takım şampiyonası
  • Tennis masters seri turnuvaları
  • Şampiyona seri turnuvaları
  • Dünya seri turnuvaları
III. Challenger Serisi:

Bu ülkemizde 54 yıldır yapılmakta olan uluslar arası İstanbul Tenis Turnuvası TED OPEN'nın dahil olduğu turnuva serisidir. En düşük ödül 150.000 dolardır. TEP OPEN 144 chalenger serisi turnuva arasında dünyada 12. sırada bulunuyor.

IV. Future Serisi:

İsminden de anlaşıldığı gibi "gelecek" serisi turnuvalar. Bunlar tenis mesleğine girmek isteyenler için lise öğrenimi düzeni yansıtabilir. Diğer üç grup ise lise. Yüksek lisans (master) ve doktora öğrenimleri ve meslek yaşantısıdır.

Bugün bütün dünyada özel tenis akademileri vardır. Özel üniversitelere girmek, yurt dışında eğitim yapmak nasıl yüklü paralar gerekiyorsa, buralara girip tenis eğitimi almak için yine maddi olanak lazımdır. Bunu da şöyle veya böyle sağlayacak olan çocuğu profesyonel yapmak isteyen ailedir.

Future turnuvalarında oynayarak puan almak, profesyonelliğin en önemli kademelerinden biridir. Onun için dünyada çok sayıda bu tür turnuva oynanıyor. Örneğin İspanya’da bu tür 9 turnuva, Fransa’da 7 turnuva var. Türkiye’de de bu turnuvaların sayısı sanırız dört civarındadır. Son zamana kadar Satellite turnuvaları dört ayak üzerinden oynanıyordu. Yani bir turnuva dört hafta dört ayrı kulüpte organize ediliyordu. Demek ki genç bir profesyonel adayı kendi ülkesinde bile haftalarca puan alabileceği uluslar arası turnuva oynayabilmektedir. Açıkça belirtmek gerekir ki bir genç profesyonelin bir yılda en az 30 hafta turnuva oynaması lazımdır. Bu ise dışarıdan göründüğü kadar kolay bir iş değil. Kurallara göre, tenisçiler katılacakları turnuvaya bir giriş parası öderler. Yol parasını, otel parasını, yemek, içmek parasını da kendileri öderler. Bazen bir ülkeye gittikleri zaman puanları yetmezse, oynayamadan geri dönerler. Bütün masrafları da uçar gider. Bütün mesele ilk turdan itibaren almaya başladıkları para ödülü ile masrafları karşılayabilmek mümkün olursa artı bir gelir sağlamaktadır. Esasında bu dönemde onlar için önemli olan paradan çok puandır. Sıralamada yükseldikçe daha büyük ödüllü turnuvaların kapısı açılmaktadır. Genç tenisçilerin bir kısmı kendi aralarında grup anlaşmaları yaparak, daha çok turnuvaya katılmaktadırlar. Bu alınan para ödüllerinin havuz sistemi içinde paylaşılması ve turnuva masrafların karşılanmasıdır.

Ana-Babalar herşeyi kulüplerden ve Federasyondan beklemeyi bırakmalı

Söze ne gere, işte örnek

Bize bu uzun yazıyı yazdıran bir Yugoslav kızın ve babasının adeta gözümüzün içine soktukları tablo oldu. Bundan bir süre önce, İstanbul'da TED kulübü kortlarında TED-FIRATPEN, future serisi 10.000 dolar ödüllü uluslar arası bayanlar turnuvası oynandı. Turnuva boyunca kulübün otopark bölümünde bir karavan göze çarpıyordu. Bir süre sonra durum anlaşıldı. Lyilyana Nunuseviç adındaki tenisçi kız İstanbul'a babası ile birlikte arabalarına bağlı bu karavanla gelmişlerdi. Otel parası vermemek için de karavanda yatıyorlardı. Nunuseviç dünya sıralamasında o anda 777. durumdaydı. Bu puanla ana tabloya giremiyordu. Elemeden başladı. İlk günün sonunda ilk dörde kalarak 32 kişilik ana tabloya girmeyi başardı. Sonra sırayla Yunan Maria Pavlidous'u 4-6, 6-2, 6-3, Rus Mossiakova'yı 6-3, 6-1, Ukraynalı Olena Antypına'yı 6-3, 6-3 Bulgar R. Topalova'yı 6-4, 4-6, 6-0 yenerek büyük bir sürprizle finale yükseldi. Bu arada seyircinin de sempatisini kazanmıştı. Finalde Rus Goulnara ile karşılaştı. 6-4, 4-6, 6-0 ile şampiyon oldu. Kupasını ve kazandığı dolarları on dakika içinde aldı. Babasının ve kendisinin karavanları ile resimlerini çekmek ve bir söyleşi yapmak istediğimi söyledim. Baba İngilizce bilmiyordu. Lyilyana "bir duş almalıyım on beş dakika sonra karavanda olurum" dedi. On beş dakika sonra otoparka çıktığım zaman yola çıkmak üzere hazırlanmış olarak buldum onları... Acele gidiyorlardı. Yeni bir turnuvaya katılacaktı Lyilyana. Şimdi puanı çoğalmıştı. Sıralamada daha yukarıya çıkmıştı. Ama yine de puanı ana tablolar için yetmeyebilirdi. Aldıkları ödül ise ancak masraflarını karşılayabilirdi. Ama bir ümit peşinde yola çıkmışlardı. Sonuna kadar mücadele edeceklerdi. Şimdilik karavanda yaşayarak her şeyden ekonomi yaparak, mesleğin en zor kısmını aşmaya çalışıyorlardı. Bunun başka bir yolu da yoktu. Sevgili tenis dostları, değerli okurlar, sizlere anlatılması zor bir gerçeği size objektif olarak sunduk. Öyle sanıyorum ki bu yazı ile artık bazı gerçekleri anlayacaklar çıkacaktır. Dileriz bunların sayısı çok ve aralarında ana babalar olsun...

Ziya Işıküstün

Türkiye Tenis Federasyonu
Click for English
Click for English
Haberlere Ait Arşivimize Ulaşmak İçin Tıklayın...