Tenis, Hatıralar ve İzdüşümleri
Malum, ilkyazilar her zaman için yazmasi en zor olanidir. 2006’dan bu yana çesitli ulusal gazetelerde politik-ekonomi konusunda yaziyorum, ancak tenis hakkinda yazmak bambaska bir heyecan. Ve bu heyecani ve gururu bana yasattirdiklari için Tenisklinik kurucularina ve özel olarak da Erkan Bayazitli’ya tesekkürlerimi gönderiyorum.
Evet, ilkyazi demisken, ‘ilk yazida ne yazmali’ diye kafa patlatirken aklimdan pek çok sey geçti. Tabii biraz da makro kaldi bu düsünceler – 2003’ten beri ikamet ettigim Kanada’da tenis üzerine yazmak veya siki bir sekilde takip ettigim uluslararasi turnuvalar üzerine bir güncel yazi kaleme almak, belki sizleri kisa bir Kuzey Amerika’da tenis turuna çikarabilmek...
Ve daha sonra bu genel konulardan siyrilip, daha mikro konulari düsünmeye basladim, “neden ben bir tenis severim”, ve “neden bu spora asigim” gibi. Neden eksi 35-40 derecede, kar firtinalari arasinda Rideau Tenis ve Squash Kulübüne gittigimi düsündüm. Bunlari düsünürken de yillar öncesine gidip durdum...
Tenis raketini ilk elime aldigim 1988 senesine döndüm, ilk turnuvami oynadigim 1994’e, Vakif Tenis Kulübü’ne gitti zihnim… Izmit Tenis Kulübü’ne, kisa süre yer aldigim Yesilyurt kulübüne, Feneryolu’na ve birbirini izleyen turnuvalara ve kulüplere.
Eger turnuva sevdaliysaniz genelde akillarda kalan oynadiginiz oyuncular, skorlar, kulüpler kalir, degil mi? Hatta bazen ayni oyuncuyla pek çok kez oynamissaniz hangi maçin hangi kortta, hangi kulüpte oynandigi bile net degildir zihinlerde. Ama bir de destekçileriniz vardir - maçlariniza sizinle gelen ve destekleyen kisi ya da kisiler. Kort her ne kadar fiziksel bir yapi olsa da, bir mekândir! Ve bu mekân içinde pek çok duygunun, heyecanin, gerilimin, sikintinin, hirsin ve dogal olarak da hazzin ve mutlulugun barindigi bir mekândir. Yani sosyo-mekânsal bir ortam vardir.
Ve ben geriye gittigimde, benim için kimi zaman sikintinin, heyecanin, kimi zaman hirsina yenik düsmenin, maç yapmadigim zamanlarda çogunlukla mutlulukla biten, turnuva maçiysa heyecandan mide agrilariyla neticelenen sosyo-mekânsal ortamlari hatirliyorum. Ve eve dönüs yollarini – hatalarimi, güzel vuruslari, neye daha çok çalismam gerektigi gibi pek çok konuda arabada yapilan baba sohbetlerini hatirliyorum. Her maçimda yanimda olan, destegini esirgemeyen ve beni tenis asigi yapan babami hatirliyorum. Ve 2003’te Kanada’ya gittigimde, Fethiye’ye yerleserek orada tenis ögretmenligi yapan, orada 6-8 yas arasi gençlere tenis ögreten, maddi durumlari yeterli olmayanlara destek çikan, ve bu gençlerin turnuvalarini kaçirmayan babami hatirliyorum...
Ve kendimi sansli hissediyorum, tenis asigi bir babanin oglu olmaktan ötürü. Ve yalnizlik hissediyorum, artik tenis oynadigimda beni seyredip kritik edecek, evde saatler boyu beraber tenis maçi seyredebilecegim biri olmadigi için. Turnuva maçi esnasinda kafami kaldirdigimda “backhandleri slice degil, normal vur” diyecek bir sesi özlüyorum.
Tenise neden asigim? Yanit ne kadar zor, ama bir o kadar da kolay! Tenis bir spor elbette, ama çok daha ötesinde bir bag, kolay kurulamayacak, destekleyici, kollayici, her raketi elime alisimda çok yakin bir zaman evvel kaybettigim babamin anisini canlandiran bir bag...
Belki artik kortun kenarinda degil, ama biliyorum ki tenis oynadigimda beni bir yerlerden seyrettigini hissediyorum.
Tesekkürler Babacigim! Tenisi her daim hayatimin bir parçasi yaptigin için.
Evren Tok
-
Tenis, Hatıralar ve İzdüşümleriMalum, ilkyazilar her zaman için yazmasi en zor olanidir. 2006’dan bu yana çesitli ulusal gazetelerde politik-ekonomi konusunda yaziyorum, ancak tenis hakkinda yazmak bambaska bir heyecan. Ve bu heyecani...Devamı İçin..
- 1