Bir yudum…

Bir yudum…

Bir yudum daha, lütfen… Bir tek yudum daha su istiyorum. ‘’Hayır’’ diyor, o zaman bir sonraki molada su içmeden nasıl duracaksın? Diye soruyor. Umurumda değil, diyorum. ‘’benim umurumda diyor’’ azarlarcasına…

Kartal gibi keskin gözlerini bana çeviriyor, uzunca bir süre gözlerime bakıyor... Gerçekten bir yudum daha içmeli miyim yoksa dayanacak gücüm var mı onu anlamaya çalışıyor... Ben gözlerimde yalvaran bir ifadeyle son bir kez daha şansımı deniyorum…’’hayır’’ diyor, iyisin, devam edebilirsin…

Acaba kaç saattir bu dağın sarp eteklerinde aşağıya bakmamaya çalışarak ilerliyoruz 5 kişi ve O?…

Hepimiz O’na güveniyoruz her dediğini yapmaya çalışıyoruz… Ben kendimi tutamayıp aşağıya bakıyorum. Kafamı tekrar yukarı kaldırdığımda, tecrübeli bir silahşorun çektiği silahtan fırlamış, hedefi 12 den vurmaya koşan, deli mermi gibi bir bakış fırlatıyor bana. Bunu bir kez daha yaparsa, dayanamam, düşerim aşağıya biliyor ve beni tehdit ediyor… Bu tehdit karşısında duramıyorum, bir daha bakmamaya söz veriyorum gözlerimle…

Ben böyle devam edemem, bir amacım olmalı bir şeye inanmalıyım. Bir sonraki adımımda nereye basacağımı bilmeden sadece o an attığım adıma kitlenip yaşayamam…

Bir an, altımızda kümelenmiş bulutlara bakıyorum içinde bulunduğum gruptan kopup pamuktan yataklara benzeyen bu bulutlardan birinin üstüne atlayayım diyorum, oradan göklere çıkayım sonra yukarıdan seyredeyim bu olup biteni…

''Aşağıya bakmayın diyor'' sakin, ama içimize işleyen sesiyle. O an, bütün grup ondan nefret ediyor, bu laftan bıktık artık diye avaz avaz bağırmak istiyoruz. Ama can pazarı bu, yapacak bir şey yok, çaresiz söylediklerini yapıyoruz...

Aklımda binlerce soru var sormam gereken, bizi buraya niye getirdi bu adam? Bu dağın yamacında ne arıyoruz, ben böyle dağa tırmanmayı falan sevmem, bu kayaların üzerinde nasıl yürünür bilmem. İkincisi bu yol nereye gidiyor. Üçüncüsü O’na neden güveneyim. Dördüncüsü, ya bizi bu yolun ortasında bırakırsa. Besincisi...

''Soru sormayı bırak, faydası yok sana'' diyor... Panikliyorum, düşüncelerimi okuyor... Sendeliyorum... Düşmek üzereyim, çok korkuyorum... Tam o anda uzanıp kolumdan tutuyor, ben tekrar dengemi bulana kadar sağa sola sallanıyorum. Bir süre bırakmıyor kolumu, bakıyor tekrar düzeldim, ayaklarım yere sağlam basıyor, ondan sonra yavaş yavaş bırakıyor beni. ‘’Dikkat et evlat, bir daha ki sefere tutamayabilirim seni’’ diye uyarıyor…

En çok beni kolluyor, en çok bana yardım ediyor, belki de ben en zayıf halkayım, ya da en çok benim başarma mı istiyor… Ama bunu kimseye belli etmiyor bir tek O ve ben biliyoruz…

Belki de göründüğü kadar zalim değildir, bu yolda giderken başka şansı yoktur, disiplini elden bırakmamak dışında, hangi yöntem bizi böyle kararlı, azimli, inançlı yürütür onun arkasından…

İçimizde ondan güçlü ve bütün bu zor doğa şartlarına ondan daha dayanıklı gibi görünen kişiler var, ama sadece O, bu yolu daha önce geçmeyi başarmış, bu durumda hiç kimse onun yaptıklarının nedenini sorgulama cesareti bulamıyor kendinde…

Nerede ise dağın en zor yamacını atlattık, artık ilerde bir süre rahat edeceğimiz düzlük yol bize göz kırpıyor.

Tam o anda ayağımın altındaki taş kayıyor ve boşluğa doğru vücudum sallanıyor. Benden sonra gelen kişi beni geri çekmek istiyor ama ondan güçlüyüm ve onu da aşağı çekebilirim diye korkuyor, ikimizin arasındaki ipi kesiveriyor. Ben önce ne olduğunu anlayamıyorum, hatta bir rahatlama hissi geliyor boşlukta yuvarlanırken, sonra sağa sola hızla çarparak bakmaya korktuğum boşluğa doğru yuvarlanıyorum…

Gözlerimi açmaya korkuyorum, ne olursa olacak artık diyorum bir teslimiyet duygusu içindeyim. Birden elime değen otlar umut oluyor bana, belki onlara tutunup yavaşlatabilirim düşme hızımı diyorum. Gözümü açıp bakıyorum, bir dal var mı diye, o hızla gördüğüm dala uzanana kadar o mesafeyi geçmiş oluyorum, hiçbirine yetişemiyorum. Elimi değdirebiliyorum ama avuçlarımın arasından kayıp gidiyorlar, yakalayabildiklerim elimde kopup kalıyor. Vücut ağılığımı taşıyacak kadar güçlü bir dal bulamıyorum. Bacaklarım havada, kafam ters yönde, bacaklarımdan akan kanlar yüzüme damlıyor, sonra kafam yukarı geliyor bu kez ağzımdan burnumdan akan kanlar bacaklarıma kollarıma damlıyor. Aşağıda ne var hala göremiyorum çok sis var, en son nereye kadar düşeceğim ve kafamı nereye çarpacağım son kertede diye bakıyorum, bu uçurumun sonunda su var gibi geliyor. Belki de öyle olmasını hayal ediyorum…

Ölmeden önceki son saniyelerde, insanın hayatı gözünün önünden geçermiş derler ya benim de küçüklüğüm geliyor gözümün önüne. 7 yaşındayım yüzmeye gidiyorum… Sonra kupa kaldırıyorum… İkinci olmuşum. Biraz üzülüyorum neden birinci olamadım diye, birinciye bakıyorum gözlerindeki zafer ışıkları sinirimi bozuyor… Sonra başka bir kare geliyor gözümün önüne, çok sıcak bir gün, gözlerim saçımdan süzülen terlerden yanıyor, koşmak zorunda hissediyorum kendimi, elimde raket hiç durmadan koşuyorum, top nereye ben oraya. Etrafımdan sesler geliyor ama ne dediklerini duymuyorum, sadece yeşil top ve raketimi görüyor gözüm. Başka bir sahneye geçiyorum, her tarafım açılmamış hediye paketleriyle dolu, bir sürü çocuk etrafta, anneannem başucumda gelen gidene gülümsüyor bir ara kulağıma eğiliyor ‘’gerçek bir erkek oldun artık’’ diyor… Sonra, babam annem ve ben sahilde bisiklete biniyoruz ben en önde yepyeni bisikletimle, rüzgârla yarışıyorum adeta… Güzel bir kız görüyorum ağaç dallarının arasından bana bakıyor, beni çağırıyor. İnsanlardan uzak bir yere doğru çekiyor beni, ıslak dudaklarını benim dudaklarımın üstüne değdiriyor…

Tam o anda kulakları sağır eden bir ses duyuyorum ve gözlerimi açıyorum ilk defa o an anlıyorum ki kısa da olsa güzel bir hayatım olmuş.

17 yaşımda öleceğim hiç aklıma gelmezdi oluyor aklımdan son gecen şey…Aniden her yer kararıyor, karanlıkların içinden bir ses duyuyorum…

Barış… Barış… Hadi uyan oğlum…

Bu bir melek mi acaba diyorum… İnsan ölünce, ruhunu almaya gelen melek, böyle mi seslenir…

-Eee sonra ne oldu ağbiciğim?

-Ne sonrası, rüya bu oğlum, gözünü açınca bitiyor, film değil ki illa bir sona bağlansın.

-Gecenin bir körü chat leseceğine erken den yatıp rüyanı enine boyuna görseydin.

-Sen dalganı geç tabii, burada stresten midesi kitlenen, her gece ayrı kabus gören sen değilsin.

- Sen de takma kafana ağbi ya, ölüm yok ya ucunda. 17 yaşındasın oğlum, yakışıklısın, seneye üniversitedesin, etrafında kızlar… Düşünsene, koca bir hayat var önünde… Her şey tenis değil ki…

-Bu 17 yılın, 10 yılı gözümü açtım kapadım tenis kortundaydım ben oğlum… Başka türlü yaşamayı bilmiyorum…

-N’apacaksın federasyon milli takıma çağırmazsa seni…

-Öyle bir şık yok.

-Sen kafayı yemişsin oğlum, ne demek yok? Sakatlansan n’apacaktın peki?

-Düzelip devam edecektim… Tenis benim hayatımın olmazsa olmazı, o hep var artık, ister milli takıma çağrılayım istersem çağrılmayayım bu artık bir seçim meselesi değil, bir hayat biçimi benim için ve bu hayat şu ana kadar çoktan biçimlenmiş be dostum…

-Seçme maçın ne zaman?

-Bu hafta sonu, İzmir de.

-Annen geliyor mu?

-Yok, gelmesin heyecanlanır o şimdi.

-7 yaşından beri kadın seni kortlarda seyrediyor, o gün mü heyecanlanacak.

-Bu başka…

&

-Alo? Sema hanım? Merhaba…

-Müjdat hoca?

- Maç daha bitmedi, sakin olun.

-Bir şey soracağım,

-Evet?

-Barış ın özel sağlık sigortası var mıydı?

-Müjdat hoca, nerden çıktı bu şimdi, Allah aşkına, ne oldu? Ne sigortası seçme maçının ortasında, Barış’a bir şey mi oldu?

-Yaa… Ayağı burkuldu.

-Maç ne oldu Müjdat Hoca?

-6/2 birinci set, ikinci set 4/2 öndeydi, servis atıyordu 40/15 öndeyken ayağı kaydı ve ayak bileğini burktu.

Allahım bu nasıl bir sınav? Neden şimdi oluyor bu? Bunca şey atlattık yıllardır Barışla, bundan ne anlamalıyız? Ne ders çıkarmalıyız? Bu iş buraya kadar mı demek oluyor bu? Ama gencecik çocuğa nasıl bir ceza bu? Sonuç önemli değil isterse kaybetsin maçı ama Allahım, ne olur izin ver, oynasın maçını evladım… Yoksa hayat boyu içinde kalacak bu onun…

-Doktor ne dedi, tamamlayabilir mi maçı?

-Doktor çık korttan dedi, Barış kustu… Sonra maça döndü… Olmadı… Doktor gene çık korttan devam edemezsin dedi, Barış gene kustu…

-Sigortayı falan boş verin, ne gerekiyorsa yapılsın orda Müjdat hoca… Biliyorsunuz, Barış bugüne kadar hiç sakatlanma geçirmediği için öyle sporcuya yönelik bir ortopedist falan tanımıyoruz ama ben şimdi hemen doktor arkadaşlarımı arar sorarım sporcu için iyi bir ortopedist bulurum.

-O kadar ciddi bir şey yok bilekte Sema Hanım. Telaş etmeyin, bu akşam buz koyarız yarına bir şey kalmaz.

- Öyle ama geçen yıl bizim kulüpten Özen’in başına neler geldi biliyorsunuz.

-Aman Sema Hanım, ne alakası var abarttınız siz de, Özen hanım çapraz bağlarını koparmıştı. Barış ta öyle ciddi bir şey yok Allaha şükür.

- İyi ama, çapraz bağını kopardığını anlamadı ki Özen… az daha başına daha büyük iş açıyordu. Kortta düşmüştü, kalkamıyordu, tesadüf kulüpte doktor varmış incitmişsindir 3 gün buz koyun demiş. Kız 3 gün buz koymuş, sonra kalkmış yürümüş. Neden sonra bakmış dizi kilitleniyor, en yakın hastanedeki bir ortopediste gitmiş. Doktor, muayene bulgularımda kopma ya da kırık gibi bir durum yok yan bağları incitmişsiniz demiş, ağrı kesici, kas gevşetici, bir de dizlik vermiş göndermiş. 15 gün sonra kontrole gittiğinde Doktor, iyisin demiş, artık yavaş yavaş spora başlayabilirsin çok zorlama, hemen tenis oynama ama bisiklet e bin yürüyüş yap demiş. Özen ısrar etmiş doktora hazır hastanedeyken bir MR çektirelim diye. MR raporunda tıp diliyle ön çapraz bağ kopuk yazdığı halde doktor ısrar ediyormuş benim muayene bulgularım o yönde değil diye…

-Her meslekte var Sema hanım, ona bakarsanız bizim Enez i de eski antrenörü kovalamış kulüpten senden tenisçi menisçi olmaz diye ama bize getirdiği kupaların hesabı yok…

-Özen ondan sonra başlamış, ameliyat için, özel spor yaralanmalarında tecrübeli ve bilgili bir doktor aramaya… Eğer iyiyim sanıp bisiklete binseydi belki başka bir yerine daha zarar verecekti ya da boş noktaya gelip bir daha düşecekti, hemen acil ameliyata alınacaktı. O durumda da herhangi bir ortopedist yapacaktı ameliyatını… Çapraz bağ konusunda yeterli tecrübesi olmayan… Sporcularda çok mühim bu. Belki ölümcül bir hata değil ama 10 yıldır raket sallayan birinin yanlış teşhis yüzünden bir daha tenis oynayamaması çok üzücü bir durum.

Müjdat hoca nasıl ki siz tenis te Türkiye deki en iyi antrenörlerden birisi iseniz ve biz de size ulaştık, ben şimdi Barış için Türkiye de ki en iyi sporcu ortopedistini bulacağım. Hatta aklımda bir isim bile var, bakalım ulaşabilecek miyim O’na… Neydi şu bizim milli basketçimizin adı, hani NBA de oynayan, milli gururlarımızdan biri, hah evet Memo, Mehmet Okur. O’nun Türkiye’deki doktoru kimdi? Siz biliyor musunuz?…

-Aaa biliyorum tabii Sema Hanım O’nu bilmeyen mi var, ben şimdi size mesaj atarım onun numarasını…

-Müjdat Hoca?

-Buyurun Sema hanım

-Başka şans verir mi federasyon?

-Bekleyeceğiz…

-Lütfen Barış korttan çıkınca beni arasın, sizde beni habersiz bırakmayın n’olur? Kalacak gibi olursanız haber verin ben geleyim İzmir’e

&

-Ufuk? N’aber?

-Haberler sen de oğlum, N’oldu çatlatma adamı, ne dedi federasyon?

—İnanamayacaksın ama hem rakibimi, hem de beni çağırdılar milli takıma…

-Ole be, aslanım benim. Bir şey söyleyeyim mi, ben biliyordum o rüyanın sonunda senin ölmeyeceğini…9 canlı, kedi soyundan gelme, şanslı hergele seni… Her şey bir yudum su gibi geçti…

-Akşama çıkıyoruz kızlarla, ıslatacağız bu haberi…

-40 gün, 40 gece kutlayalım valla kulüpten bir arkadaşımızı milli takıma gönderiyoruz kolay mı?

-Kolay olmadı ağbi ya… Biliyorsun hiç kolay olmadı…

 

 Yurdanur Özer 20-9-2010

Türkiye Tenis Federasyonu
Click for English
Click for English
  • Mor Ötesi...

    Yurt kapısından içeri girdiğimde odada kimse olmasa da ders çalışmak için aşağıdaki salona tıkılmak zorunda kalmasam diye düşünüyordum. İkinci kat, sağdan ikinci odanın kapısına...
    Devamı İçin..
  • Bir yudum…
    Bir yudum… Bir yudum daha, lütfen… Bir tek yudum daha su istiyorum. ‘’Hayır’’ diyor, o zaman bir sonraki molada su içmeden nasıl duracaksın? Diye soruyor. Umurumda değil, diyorum. ‘’benim...
    Devamı İçin..
  • Seni Seviyorum
    Ne yapacağım ben seninle? Basa çıkamıyorum valla… Alıp başını benden habersiz çok uzaklara gidiyorsun. Anlamakta güçlük çekiyorum...
    Güzel bir müzikten etkilenip, sağa sola sallanmak,...
    Devamı İçin..
  • 1
  • 2
  • 3
Haberlere Ait Arşivimize Ulaşmak İçin Tıklayın...